24 Ağustos 2013

Tarif


Yaşlı bir adam, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa:

- Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.

Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:
- Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.

Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.

Çocuk:
-Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.
-İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?
-Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk. Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.

Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra cebinden bir kağıt para çıkartıp teşekkür ederken fark etmiş onun kör olduğunu.

Çocuk ise konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, adamın kendisini fark ettiğini.

Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken:
- Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş, görmeyi o kadar çok özledim ki.

Sizinkiler sağlam öyle değil mi?

Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:

-Artık emin değilim, demiş. Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür.

23 Ağustos 2013

Yüzücü


            4 Temmuz 1952 günü 34 yaşında bir kadın, Pasifik Okyanusu'na dalarak, Santa Catalina adasından, 21 mil batısında kalan Kaliforniya'ya doğru yüzmeye başladı. Eğer başarılı  olursa, bunu yapan ilk kadın olacaktır. Adı Florence Chadwick olan bu yüzücü, Mans Denizi'ni her iki yönde gecen ilk kadındı. O sabah su, vücudu uyuşturacak kadar soğuktu ve sis o kadar yoğundu ki, beraberindeki tekneleri güçlükle seçebiliyordu.

Milyonlarca insan televizyonlarından onu izliyordu, köpekbalıkları ve dondurucu soğuğun etkisini hiçe sayarak 15 saat yüzdü. Yakındaki bir teknede bulunan annesi ve antrenörü, karaya çok yaklaştıklarını ve devam etmesini söyledilerse de o, kendisini sudan çıkarmalarını istedi. Azimli yüzücü, Kaliforniya kıyısına yârim mil kala sudan çıkışının nedenini söyle açıkladı:


"Karayı görebilseydim, başarabilirdim! Vazgeçmesinin nedeni ne yorgunluk, ne de soğuktu... Tek neden, sis yüzünden karayı görememekti. Bu hayatin bir gerçeğiydi: Bir şeyi başarabilmek için, ortada gözle görülür bir hedef olmalıydı!"

22 Ağustos 2013

Çatlak Kova


Hindistan'da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan efendinin evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabiliyormuş.

Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde efendisinin evine sadece 1,5 kova su getirebiliyormuş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getirebiliyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.

İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş:
“Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.”
“Neden ?” diye sormuş sucu. “Niçin utanç duyuyorsun ki?”

Kova cevap vermiş ''Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim bu kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.''

Sucu şöyle demiş kovaya: “Efendimin evine dönerken yolun kenarındaki çiçeklere dikkat etmeni istiyorum.”

Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanında renk renk gülleri ve çeşitli çiçekleri görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için yine kendini kötü hissetmiş ve sucudan tekrar özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş:

“Yolun sadece senin etrafında güller ve çiçekler olduğunu ve diğer tarafta hiç çiçek olmadığını fark etmedin mi? Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin etrafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla efendimin sofrasını süsleyebilirim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.”


Hepimizin kendimize has kusurları vardır. Bizler aslında bir yönüyle çatlak kovalarız. Allah'ın büyük kâinatında hiçbir şey zayi edilmez. Kusurlarımızdan korkmayalım. Onları sahiplenelim... Kusurlarımızda gerçek gücümüzü bulduğumuzu bilirsek eğer, biz de güzelliklere vesile olabiliriz.

21 Ağustos 2013

Aşk


Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış: Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dâhil. 
Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk, adada mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş...
Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş.
Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş.
Zenginlik: "Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.
Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş "Kibir Lütfen Bana Yardım et!", "
Kibir: “Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş.
Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: "Üzüntü, seninle geleyim."
Üzüntü "Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var."
Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..." Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk'a yardım eden yoluna devam etmiş.
Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi'ye sormuş: "Bana yardım eden kimdi?" Bilgi "O, Zaman'dı" diye cevap vermiş.

"Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş:   "Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir"

20 Ağustos 2013

Şans; Fırsatları Görebilmektir


Bir vadide yasayan yaşlı bir rahip varmış. Kırk yıl boyunca kendi bölgesinde yasayan insanlarla ilgilenmiş. Vaftizlerini ve cenazelerini yönetmiş genç çiftleri evlendirmiş hasta ve yalnız olanları teselli etmiş bütün bu süre boyunca iyi mübarek bir insan örneğiymiş.

Derken bir gün yağmur yağmaya başlamış; öylesine yağmış. Yirmi günlük dinmek bilmez bir sağanaktan sonra su o kadar yükselmiş ki yaşlı rahip kilisenin çatısına çıkmak zorunda kalmış. Orada titreyerek otururken kayıkla bir adam yanaşmış ve efendim demiş çabuk kayığa gelin. Sizi karaya çıkartacağım.

Rahip adama bakmış ve “Kırk yıldır Allah’ın benden beklediği her şeyi fazlasıyla yaptım” demiş. “Vaftizleri cenazeleri yönettim hasta ve yalnızları teselli ettim yılda yalnızca bir hafta tatil yaptım. O bir haftalık tatilde ne yaptığımı biliyor musun? Bir yetimhaneye gidip temizlikçiler yardım ediyordum. Allah'a hizmet ettiğim için ona inancım büyük. Bu yüzden sen kayığınla gidebilirsin, ben kalacağım. Allah’ım beni korur.” Kayıktaki adam oradan ayrılır.

İki gün daha geçmiş ve yağmur suları öyle bir düzeye çıkmış ki sular etrafında girdap gibi dönerken yaşlı çan kulesinin en tepesinde asili duruyormuş. Derken bir helikopter gelmiş ve pilot ona seslenmiş “Efendim çabuk olun aşağıya bir vinç gönderiyoruz. Kemeri belinize takın sizi kurtaracağız. Yaşlı rahip bunu “Hayır” diye cevaplamış ve yine hayatının gidişi ve Allaha inancı ile ilgili bir konuşma yapmış. Böylece helikopter de gitmiş. Birkaç saat geçmeden rahip sulara kapılıp boğulmuş. İyi bir adam olduğu için doğruca cennete gitmiş.

Kaderine köpürerek çok kötü bir ruh hali içinde oraya varmış. Cennette kızgın bir sekle ıslak ayaklarıyla yürürken birden bir meleğe rastlamış. Melek hayretler içinde ona bakıp “Rahip Macdonald bu ne sürpriz” demiş. Bunun üzerine rahip ona dik dik bakıp “Sürprizmiş” demiş.

Kırk yıl  boyunca Allah'ın benden istediği  her şeyi fazlasıyla yaptım; ama o  en çok ihtiyaç duyduğum bir zamanda beni boğulmaya terk etti. Bu kez hayretler içerisine bakma sırası meleklerdeymiş:


“Boğuldun mu? Buna inanmıyorum. Sana bir kayık ve bir helikopter gönderdiğimize eminim.”

19 Ağustos 2013

Nasıl Anlatmalı


NewYork'ta Broklyn köprüsü üzerinde dilenen kör bir dilenci, bir gün şairin dikkatini çeker. Dilencinin boynunda asılı bir tabela vardır.

Şair, dilenciye günlük kazancının ne kadar olduğunu sorar. Dilenci de sekiz-on dolar kadar olduğunu söyler. Bunu üzerine şair, dilencinin boynuna asılı tabelayı ters çevirerek bir şeyler yazar.

"Şimdi buraya senin kazancını artıracak bir şeyler karaladım. Bir hafta sonra yanına geldiğimde bana sonucunu söylersin." der ve oradan ayrılır.

Şair, bir hafta sonra dilencinin yanına uğrayıp kendini tanıtınca dilenci: "Bayım size ne kadar teşekkür etsem azdır. Bir haftada kazancım ikiye katlandı. Çok merak ediyorum tabelaya neler yazdınız?" der.

Bunun üzerine şair gülümser ve “Tabelada “Doğuştan körüm, yardım edin" yazıyordu. Bense “Bahar gelecek ama ben yine göremeyeceğim” diye yazdım der.


Önemli olan, anlatılmak istenen şeyi en iyi şekilde anlatmak olduğuna göre; her şeyin daha iyi anlatılabileceği bir yol vardır. Yeter ki onu bulmaya, uygulamaya ve ufkunuzu bu doğrultuda genişletmeye uğraşalım...

18 Ağustos 2013

Konferans


Profesör konferans salonuna gelmiş. Ön sırada oturan bir seyis dışında başka kimse yokmuş. Sunuşunu aktarma konusunda bocalamış ve seyise sormuş:  “Buradaki tek kişi sizsiniz. Size göre konuşmalı mı, yoksa konuşmamalı mıyım?"


Seyis cevap vermiş:  

"Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan çok fazla anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim."


Bu sözlerden pek etkilenen Profesör konferansa başlamış. İki saatin üzerinde konuşmuş durmuş. Konferanstan sonra kendini mutlu hissetmiş. Dinleyicisinin de konferansın çok iyi olduğunu onaylayacağını düşünerek:

"Konuşmayı nasıl buldun?" diye sormuş.


Seyis cevap vermiş:  


"Hocam sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Gene de eğer ahıra gelip biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim, ama elimdeki tüm yemi ona verip hayvanı çatlatmazdım."