7 Kasım 2013

Bilge ve Köpekleri

Yaşlı adam kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.
Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine.
Yaşlı adam, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. “Onlar” dedi, “Benim için iki simgedir evlat.”
“Neyin sevgisi” diye sordu çocuk.
“İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.”
Çocuk sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı, diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
“Peki sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”
Bilge adam, derin bir gülümsemeyle baktı torununa:
“Ben hangisini daha iyi beslersem o!”

6 Kasım 2013

Gül Yaprağı Gemiler



Günlerden bir gün devrin önderlerinden Karamanlı Hacı Mehmet, Gelibolu Külliyesine oğlunu götürür ve buradaki pek kıymetli hocalardan ders almasını ister. Ancak Gelibolu’da o dönem eğitim veren İshak hoca, öğrenci kabul edemeyeceğini söyleyemez. Bu durumu daha iyi ifade etmek için incelikle düşünür ve ağzına kadar suyla dolu bir bardağı gelen öğrencinin önüne koyar.

Öğrenci suya biraz baktıktan sonra müsaade ister ve dışarı çıkar. Karamanlı Hacı Mehmet,  İshak Hocanın söylemek istediğini anlamış bir şekilde ayağa kalkar. Çocuğu ise dışarıdan elinde bir gül yaprağıyla gelir. Gül yaprağını suyun üstüne koyar, su ne taşmıştır, ne de çok dolu oluşundan bir şey kaybetmiştir. İshak Hoca konulan bu gül karşısında ince fikirli bu öğrenciyi yetiştirmeyi kabul eder.

Piri Reis o günlerde gül yaprağı gemilerini, suya indirdiğinde zeki ve hassas bir dengeye sahip naif fikirleriyle suya hükümdar olacağını göstermiştir.

5 Kasım 2013

Anka Kuşunun Hikayesi


Rivayet odur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş…

Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.

Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.

Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.

Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp,

Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış),

Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış,

Baykuş yıkıntılarını özlemiş,

Balıkçıl kuşu bataklığını…

Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.

Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yok oluş" da bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.

Simurg'un yuvasını bulunmak için çıktıkları bu yolculuk sonunda Kaf Dağına yuva yapmışlar;

"SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş. Onların her biri ‘Simurg’ olmuş...

4 Kasım 2013

Göl Olmak


Mevlana'nın her şeyden şikayet eden bir öğrencisi varmış.

Bir gün öğrencisine “Bir avuç tuzu ve bir bardak suyu al gel” der.

Öğrencisinin getirdiği bir bardak suya bir avuç tuzu döker ve içmesini ister. Mevlana'nın verdiği suyu içen öğrenci yüzünü ekşitir ve suyun tadının acı olduğunu söyler.

Sonra Mevlana öğrencisini alır ve bir gölün kenarına götürür.

Bir avuç tuzu bu seferde göle serper… Gölden bir bardak suyu alır öğrencisine sunar ve “Şimdi tadı nasıl?” diye sorunca...

Öğrencisi “Ferahlatıcı” diye cevap verir.

Bunun üzerine Mevlana: “Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir; ne azdır ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya bak."

3 Kasım 2013

Gandhi


Söylediklerinize dikkat edin düşüncelere dönüşür,

Düşüncelerinize dikkat edin duygularınıza dönüşür,

Duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür,

Davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür,

Alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür,

Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür,


Karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür…    


Gandhi