Hayatını ve hayatın içerisinde
istifade edilen lütufların hesabını vermek hafife alınacak şey değildir.
Zenginin biri ölümden ve
kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. "Öldüğüm geceyi kim kabre girerek
sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum" diye
vasiyet etmiş. Öldüğünde "Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?"
diye araştırmışlar.
Kimse çıkmamış. Nihayet bir
hamal, "Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar
durursam zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş. Vefat eden zengin ile
birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş.
Bakmışlar kabirde bir ölü, bir
canlı var. "Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu canlı olandan
başlayalım" demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar. "O ip kimin?
Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?" Sabaha kadar
sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış.
- Tamam, servetin yarısı senin, demişler.
- “Aman” demiş hamal; “İstemem, kalsın. Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaptığınız için teşekkür ederim.