17 Ağustos 2013
İlginç Tez
Derken sonbahar gelir, futbol mevsimi baslar. Harvard futbol takımının
ilk maçı oynanacaktır.
Siyah-beyaz tişörtlü
hakem başlama düdüğünü çalar ve o anda olanlar olur.
Yüzlerce kus sahaya
hücum eder ve doğal olarak maç ertelenir. Bu arada öğrenci tezini vermiş ve
mezun olmuştur.
16 Ağustos 2013
Gelincik ve Bebek
Uzaklarda bir köyde, kocası ve çocuğu doğmadan
ölmüş, tek başına yaşayan hamile bir kadın kendisine arkadaş olması açısından
dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının
yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça
uysallaşır. Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Kadın tek başına tüm
zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır. Kadının çocuğuna bakmak
için işe başlar. Bu sürede çocuk gelincikle birlikte evde tek başına kalır.
Bir akşam anne eve gelince gelinciği ve kanlı ağzını
görür. Anne çıldırmışcasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı. Tam
o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir... Odada beşiğin
içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür.
Einstein'a atfedilen bu sözün doğruluğu
şimdi daha iyi anlaşılıyor:
"İnsanlardaki ön yargılarını parçalamak
atomu parçalamaktan çok daha zor"
15 Ağustos 2013
Duyduğum En İyi Haber
Arjantinli ünlü golfçu Robert de Vincenzo, yine bir
turnuvayı kazanmış, ödülünü alıp kameralara poz vermiş ve kulüp binasına gidip
oradan ayrılmak üzere hazırlanmıştı.
Bir süre
sonra binadan çıkıp otoparktaki arabasına yürürken yanına bir kadın yaklaştı.
Kadın, başarısını kutladıktan sonra ona çocuğunun çok hasta ve ölmek üzere
olduğunu anlattı. Zavallı kadının hastane masraflarını ödemesi olanaksızdı.
Kadının
anlattığı öykü de Vincenzo’yu çok etkilemişti, hemen cebinden bir kalem
çıkarttı ve turnuvadan kazandığı paranın bir miktarını yazdı çek defterine.
Çeki kadının eline sıkıştırırken de ona; "Umarım bebeğinin iyi günleri
için harcarsın" dedi.
Ertesi hafta
kulüpte öğle yemeği yerken, profesyonel golf derneğinin bir görevlisi yanına
gelerek; "Otoparktaki görevli çocuklar geçen hafta turnuvayı kazandıktan
sonra yanınıza bir kadının geldiğini ve onunla konuştuğunuzu söylediler
bana" dedi. De Vincenzo, evet anlamında başını salladı; "Evet"
dedi.
Görevli, "Size bir haberim var. O kadın bir sahtekârdır.
Üstelik hasta bir çocuğu da yok. Sizi fena halde kandırmış arkadaşım."
De vincenzo; "Yani ortada ölümü bekleyen bir bebek yok
mu?" dedi.
"Hayır, yok" dedi görevli.
"İşte bu, bu hafta duyduğum en iyi haber" dedi
Vincenzo.
14 Ağustos 2013
Büyük İskender
S
“İskender’in ne kadar büyük olduğunu bir
kez daha anladım. İskender şunu anlatmak istemiş:
Cenazenin önünden yürüyen askerler
ölümüne silahlarıyla dahi engel olamadılar,
Cenazenin sağıdan yürüyen âlimler ölümüne kitaplarıyla dahi engel
olamadılar.
Cenazenin solundan yürüyen zenginler
ölümüne mallarıyla dahi engel olamadılar.
Cenazenin arkasından yürüyen fakirler ve
garipler ölümüne gözyaşı ve dualarıyla dahi engel olamadılar!
Sağ elindeki altın küre ise bu dünyada
sahip olabileceği her şeye sahip olduğunu gösterir. Sol elinin bos olması ise
bu dünyaya 'eli boş' geldim 'eli boş' gidiyorum!” demiş.
13 Ağustos 2013
12 Ağustos 2013
Acele Karar Vermeyin
Köyün birinde bir yaşlı
adam varmış. Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış… Öyle dillere destan
bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara yirmi at alabileceği para teklif
etmiş ama adam satmaya yanaşmamış…
“Bu at, bir at değil
benim için; bir dost, insan dostunu satar mı’’ dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar
ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana
bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar
beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler…
İhtiyar: “Karar vermek
için acele etmeyin” demiş. “Sadece at kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu. Ondan
ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik
mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir
başlangıç… Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”
Köylüler ihtiyar bunağa
kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş…
Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi
atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köyler toplanıp ihtiyardan özür
dilemişler. “Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir
talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var…”
“Karar vermek için gene
acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen
gerçek sadece bu... Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha
başlangıç... Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında
nasıl fikir ürütebilirsiniz?”
Köylüler bu defa açıkça
ihtiyarla dalga geçmemişler, ama içlerinden, ihtiyarla alay ediyorlarmış. Bir
hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan
düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman
yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. “ Bir kez daha haklı
çıktın” demişler.
“At yüzünden tek oğlun,
bacağını uzun süre kullanamayacak. Sana bakacak başkası da yok. Şimdi
eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. İhtiyar “Siz erken
karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.
“O kadar acele etmeyin.
Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru… Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve
ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.”
Birkaç hafta sonra,
düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah
tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık
bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü
savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin sonunda ya öleceğini ya da
esir düşeceğini herkes biliyormuş.
Köylüler gene ihtiyara
gelmişler… “Gene haklı olduğun ortaya çıktı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık
ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla dönemeyecekler. Oğlunun
bacağı kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”
“Siz erken karar
vermeye devam edin” demiş ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimse bilemez. Bilinen
tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde… Ama bunların
hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”
Lao Tzu, öyküsünü şu
nasihatle tamamlamış:
“Acele karar vermeyin.
Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının.
Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile
gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme
halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez.
Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe
ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
Çin düşünürü Lao Tzu’nun öyküsü…
11 Ağustos 2013
Dört Mahalleli Kasaba
Küçük bir kasabanın dört ayrı mahallesi
varmış. Birinci mahallede Evetama'lar yaşıyormuş. Evetama'lar ne yapılması
gerektiğini bildiklerini düşünürlermiş. Yapma zamanı geldiğinde ise "evet,
ama" diye cevap verirlermiş. Cevapları hep yanlış olurmuş. Suçu başkalarına
atmakta da ustaymışlar.
İkinci mahallede Yapıcam'lar yaşarmış. Ne yapacaklarını bilirlermiş.
Kendilerini yapacakları şeye adım adım hazırlarlarmış, ama yapacakları sırada
şanslarını kaçırdıklarının farkına varırlarmış. Bu mahallede insanların dizleri
dövülmekten yara bere içindeymiş. Yaşamı ertelememek için verdikleri kararı
bile ertelerlermiş.
Üçüncü mahallede yaşayan Keşkeci'lerin, hayatı algılama güçleri
mükemmelmiş. Neyin yapılması gerektiğini daima en isabetli şekilde bilirlermiş
ama her şey olup bittikten sonra. Keşke'cilerin de başları kanarmış hep,
duvarlara vurmaktan!
Kasabanın en yeşil bölgesinde, en güzel evlerin olduğu mahallede ise
İyikiyaptım'lar otururmuş. Keşkeci'ler bu mahallede yürüyüşe çıkar, etrafa
hayranlıkla bakarlarmış.
Yapıcam'lar Keşkeci'lerle birlikte bu mahallede yürüyüşe çıkmak ister ama
bir türlü fırsat bulamazlarmış.
Evetama'lar ise mahallenin güzelliğini görmek yerine, ağaçların
gölgelerinin yeterince geniş olmadığından, güneşin daha erken saatte doğması
gerektiğinden şikayet ederlermiş.
İyikiyaptım mahallesindeki insanların
kusuru da, beyinlerinde mazeret üretme merkezlerinin olmayışıymış!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)