Fotoğraf Gregory Colbert
Zamanın
birinde 2 kardeş varmış. Büyük olanı koskocaman bir çiftlin sahibi ve köyün
ağasıymış. O kadar zenginmiş ki zenginliği başka memleketlerde dahi dillere
dolanmış.
Kardeş ise ağabeyinin
çiftliğinde karın tokluğuna kar kış, sıcak soğuk demeden çalışırmış.
Ortalığın
sıcaktan cayır cayır yandığı bir yaz günü küçük kardeş yorgunluktan bitap
düşmüş ve bir ağacın gölgesinde uyuyakalmış.
Çok
geçmemiş ki ağabeyi kardeşini, ayağındaki koca potinleriyle sert bir biçimde
dürterek “Kalk iş zamanı uyunur mu? Çalışmayana bedava ekmek yok.” diyerek
uyandırmış. Kardeşi ise ne olduğunu anlamadan şaşkın gözlerle önünde duran
abisinin o heybetli cüssesiyle karşılaşmış ve “Ağabey neden uyandırdın beni çok
güzel bir rüya görüyordum. Rüyamda büyük bir çiftliğim, yüzlerce atlarım,
sayısız hayvanlarım, ucu bucağı gözükmeyen tarlalarım, benim için çalışan
yüzlerce işçim, aletlerim ve daha sayamayacağım bir sürü mala sahiptim. O kadar
güzel bir rüyaydı ki keşke uyandırmasaydın da biraz daha tadını
çıkartsaydım.”demiş.
Ağabeyi
ise alaylı bir ifadeyle, “Sen” demiş, “Bu saydıklarını ancak rüyanda görürsün.
Oysa bak ben bütün bu saydıklarına sahibim, bunların içinde yüzüyorum…” diye
cevap vermiş.
Kardeşi
ise bilgece bir ifadeyle ağabeyine bakmış ve söylediği sözlere pişman
edercesine şu sözler dökülmüş kurumuş dudaklarından: “Ağabey, biliyor musun aslına ikimiz de rüya görüyoruz? Tek fark, benim
rüyam gözlerimi açınca bitiyor, senin rüyan ise gözlerini kapatınca bitecek!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaptığınız için teşekkür ederim.